Engelliler ve Yaşam
   
 
  HELEN KELLER
HELEN KELLER  

Gözlerinizin, bugünden sonra yalnızca üç gün daha görebileceğini varsayın. İyice düşünün: Yalnızca üç gün daha görebileceksiniz çevrenizi... İşte ancak böyle bir zorunluluk karşısında anlayabileceksiniz baktığınız her yerdeki tüm ayrıntıları... Üç gün daha işitebileceğinizi düşünün. Her bir sesin, her bir notanın nasıl özlemle ruhunuza dolduğunu göreceksiniz. Yaşanacak üç gününüz kaldığını düşünün. Yaşamın tüm saniyelerini nasıl özlemle yaşadığınızı ve yaşadığınız her saniyeden ne denli büyük bir tat aldığınızı göreceksiniz."

Helen 1880 yılında ABD’nin Tuscumbia kentinde doğduğu zaman son derece sağlıklı bir bebekti.

18 Aylık oluncaya kadar da ciddi bir sağlık sorunu olmadı küçük kızın. Ama iki yasini doldurmaya birkaç ay kala ateşli bir hastalık geçirdi. Hastalığının tedavisi bitip, yaşamsal tehlikeyi atlattığında Helen Keller’in yasamı tümüyle değişmişti. Çevresindeki bir çok kişi Helen Keller’in geçirdiği ateşli hastalık nedeniyle zihinsel yeteneğini yitirdiğine inanıyorlardı. Bebeklikten çocukluğa geçiş döneminde çevresinde olan biteni çok az anlaması, ele avuca sığmazlığı, asiliği bu inanısın onaylandığının göstergesiydi.

Helen Keller’in geçirdiği hastalık onu konuşma, görme ve işitme engelli yapmıştı ama hiç kimse onun zihinsel yeteneklerinin ayırtında değildi henüz.

Konuşma, görme ve duyma engelli Helen Keller’in asil yaşamı ise 1887 yılının Mart ayında, yedi yasına girmesine çok az kala başladı.

Perkins Görme Engelliler okulundan yeni mezun olan, 20 yasındaki genç öğretmen Anne Mansfield Sullivan, Helen Keller’a öğretmenlik yapmak üzere Tuscumbia kentine geldiğinde , karşısında duran konuşma, görme ve işitme engelli küçük kızın insan beyninin doğru kullanıldığında olağanüstü bir kapasitesi olduğunu tüm dünyaya göstereceğini bilmiyordu.

Öğretmen A. Sullivan, Perkins Görme Engelliler okulundaki öğrencilerinin Helen’e götürmesi için yaptıkları oyuncak bebekle başladı isine. Elleri ile Helen’in ellerine “b-e-b-e-k” sözcüğünü heceledi. Onun, nesneler ve harfler arasında bir bağlantı kurmasını sağlamak istiyordu. Helen harfleri doğru olarak yapmasını çok hızlı öğrendi ama bunu yaparken henüz bir sözcüğü hecelediğini ya da böyle bir sözcük olduğunu bilmiyordu.

Helen ve öğretmeni bir gün bahçedeki tulumbanın yanına gittiler. Öğretmen tulumbadan suyu çekerken Helen’in elini akan suyun altına tuttu. Soğuk su Helen’in bir eline akarken, öğretmen diğer eline “s-u” sözcüğünü önce yavaş, sonra hızlıca heceledi. İşte o anda Helen’in kalbi yerinden fırlarcasına çarpmaya başladı. Öğretmenin vermeye çalıştığı mesajı almıştı. Yaşamının ilk onsekiz ayında zihninde yer etmiş olan tek sözcüktü “su”. Bu tek sözcükten yola çıkarak dokunduğu nesnelerle harfler arasında bir bağlantı olduğunu, her nesnenin sözcüklerle ifade edildiğini anladı. O gün aksam karanlığına dek otuz sözcük öğrenmişti Helen .

Bu olay ve o gün, Helen Keller’in eğitiminin başlangıç noktaları oldular.

Önlerinde uzun ve engellerle dolu bir yol vardı. Ama Helen yenilgiye uğramayı kabullenmektense durmaksızın çalışarak bu savaşımdan basarıyla çıkmayı seçmişti.

Kısa sürede alfabeyi öğrendi. Sonra elini kullanarak yazmaya ve görme engelliler için hazırlanmış yazıları okumaya başladı.

Öğretmen A. Sullivan ve Helen Keller kısa sürede ayrılmaz bir ikili oluşturmuşlardı.

Helen Keller on yaşına geldiğinde konuşmayı öğrenmeye karar verdi. Norveç’te görme ve işitme engelli küçük bir kızın konuşmayı başardığından haberi olmuştu. Kendisine duyduğu sonsuz güvenle “Bir başka kişi başarabildiğine göre, ben de başarabilirim” diyordu. Böylece Horace Mann okulundan gelen bayan Sarah Fuller ile konuşma derslerine başladı.

Simdi önünde yeni bir hedef vardı Helen Keller için: Üniversitede okumak.
“Bir gün üniversiteye gideceğim” diyordu ve bir gün bunu yapacağına tüm kalbiyle inanıyordu.
1904 yılında Edebiyat Fakültesi’nden mezun olup, diplomasini alırken, yaşamının önündeki bölümünde de “yapmak istediği her şeyi yapabileceğine” yalnızca kendisi inanmakla yetinmiyor, buna çevresindeki herkesi de inandırıyordu.

Tüm eğitimi ve çalışmaları sırasında öğretmeni A. Sullivan, onun yanından hiç ayrılmadı. Öğrencisinin başarısı için çabalıyor, onla birlikte ardı ardına kitaplar okuyor, konferanslara katılıyordu.

Öğretmen A. Sullivan’in 1905 yılında taninmiş sosyalist John Macy ile evlenmesi, öğretmen ve öğrencisini ortak amaçlarından uzaklaştırmadı. Helen öğretmeninin evinde yasamaya başladı. Bay ve bayan Macy onun tüm çalışmalarında, etkinliklerinde ellerinden gelen yardımı gösterdiler. Öğretmen ve öğrencisi Helen’in bu uyumlu birlikteliği A.Sullivan’in yaşamını yitirdiği 1936 yılına değin sürdü.

Sonrasında Helen, yolunda ilerlemesini tek başına sürdürmek zorunda kaldı. Doğrusu çok da yalnız sayılmazdı. Çabaları ile mucizeler yaratan Helen’i artik hemen herkes tanıyordu. Onun, tüm engelleri yok sayarak sağladığı başarıları, dönemin bir çok taninmiş kişisinin önce dikkatini, sonra hayranlığını çekiyor, daha sonra ise içlerinde, Helen’i daha yakından tanımak isteği oluşturuyordu. Bunun sonucu olarak Helen Keller, döneminin hemen hemen tüm ünlüleriyle yakından tanışıp, onlarla dostluk kurma olanağı buldu.

Helen, yasamı olduğu denli çevresini de, “tırnaklarıyla kazırcasına” bir istek ve kararlılıkla öğreniyordu.

Onun deneyimleri arasında ön sıraları alan bir olay, yalnızca görme engelli kişilerin önünde yeni ufuklar açmakla kalmadı, görme engeli olmayan kişilere de, “çevrelerine bakabilmelerine karşın, baktıklarını çevrelerini zaman zaman göremediklerini” öğretti.

Ormanda, parklarda gezintiye çıkan bir arkadaşına Helen bir gün heyecanla sormuştu:

“Haydi anlat, bana” demişti. “Söyle bakalım, neler gördün ormanda?”

Arkadaşı, Helen’in bu heyecanını anlayamadı.

“Hiiiiç” dedi. “Herkesin her zaman bildiği sıradan şeyleri gördüm. “

Helen aldığı yanıt karsısında büyük bir düş kırıklığı yasamış ve arkadaşı adına çok üzülmüştü.

“Ben New York'un müzelerinde dolaşırken dokunduğum eşyaları keşfetmekten inanılmaz bir heyecan duyuyor, sözcüklerle anlatılmayacak kadar büyük bir mutluluk yasıyordum” dedi. “Sen nasıl oluyor da görme engelli olmamana karşın çevrendeki böylesi güzelliklerin ayırtına varamıyorsun?"

Helen, yaşamı parmak uçlarında duyumsayarak yasarken, fiziksel engelleri olmamasına karşın “görmeden, duymadan” yasayanlara söyle sesleniyordu:

“Gözlerinizin, bugünden sonra yalnızca üç gün daha görebileceğini varsayın. İyice düşünün: Yalnızca üç gün daha görebileceksiniz çevrenizi... İşte ancak böyle bir zorunluluk karşısında anlayabileceksiniz baktığınız her yerdeki tüm ayrıntıları... Üç gün daha işitebileceğinizi düşünün. Her bir sesin, her bir notanın nasıl özlemle ruhunuza dolduğunu göreceksiniz. Yaşanacak üç gününüz kaldığını düşünün. Yaşamın tüm saniyelerini nasıl özlemle yaşadığınızı ve yaşadığınız her saniyeden ne denli büyük bir tat aldığınızı göreceksiniz."

Helen Keller, hiçbir engelleri olmamasına karşın çevrelerinin “zenginligini” göremeyen, duyamayan kişilerin var olduklarını anlayınca, onlara yaşamı “göstermek” ve “duyurmak” için deneyimlerini bir kitapta toplamaya karar verdi.

Yazılarını önce görme engellilerin kullandığı Braille daktilosunda yazıyor, daha sonra normal daktiloya geçiriyordu.

Onun, Radcliffe’de okuduğu sırada aralıklarla yazmaya başladığı yasam öyküsünü yazması tam elli yıl sürdü. “Benim Yasam Öyküm” adını verdiği kitabi önce Ladies Home Journal’da dizi olarak yayımlandı. Helen Keller’in en çok tanınan bu yapıtı ellinin üstünde yabancı dile çevrildi.

Helen Keller bir yandan kitabini yazarken, bir yandan da çeşitli dergilere yazılar yazıyor, bunların dışında ayrıca, kendinin de üyesi olduğu Amerika Görme Engelliler Derneği ve Dünya Körler Birliği için ülke ülke dolaşarak konferanslar veriyor, bağış topluyordu.

1946 ve 1955 yılları arasında beş kıtada 35 ülkeyi dolaşıyor, gittiği her ülkede milyonlarca görme engelliye yasama sevinci ve yasam aydınlığı götürüyordu.

Helen Keller için yasam, ya tümüyle kişisel cesaret isteyen bir savaşım alanıydı ya da hiçbir şeydi...

Bu cesaret örneğini sergileyerek savaşım alanında her zaman bir “kazanan” olan Helen Keller, gerek cesur bir kişinin neler yapabileceğini kanıtlaması nedeniyle, gerek milyonlarca görme engelli kişiye taşıdığı yasam sevinci, umudu ve aydınlığı nedeniyle devlet kuruluşları düzeyinde birkaç kez üstün hizmet madalyasıyla ödüllendirilmiş, birçok üniversite tarafından ise onursal doktora verilerek kendisine insanlığın teşekkürleri ifade edilmiştir.

Helen Keller 1968 yılında seksen sekizinci doğum gününü kutlamaya hazırlandığı sırada, doğum gününden birkaç gün önce Arcan Ridge’te yaşamını yitirdi. Sağlığında   belirttiği bir isteği yerine getirilerek külleri, tüm yaşamını kendisine borçlu olduğuna inandığı öğretmeni A. Sullivan’in küllerinin yanına bırakıldı.

Senatör Lister Hill, onun cenaze töreninde bu “örnek kişi”nin bu “örnek yaşamı”nı, su sözlerle özetleyebilmiştir:

“O, ölmedi, yasamaya devam edecek. Çünkü Helen Keller, hiç ölmemek üzere doğan, az rastlanan ölümsüz isimlerden biridir. Bu kadın, tüm dünyaya, cesaret ve inancın sınırları olmadığını göstermiştir. Onun örnek kitapları okunduğu ve cesaret öyküleri anlatıldığı sürece, bu dünyada o hep yaşayacaktır.”
Selma Gürbey Taşdelen
 
17.10.1970 İstanbul/Şişli doğumlu Selma Gürbey Taşdelen, 1983 yılında geçirdiği ameliyat sonucu, ortaokul son sınıfa geçtiği yıl %80 engelli olmuştur.
*
Engellerden dolayı okulu yarım bırakmak zorunda kalmıştır. Fakat 1995 yılından sonra iş hayatının içine girmiş, çalışırken bir yandan da dışarıdan okulunu okumuştur.
*
Anadolu Üniversitesi AOF Halkla İlişkiler mezunu ve Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi son sınıf öğrencisidir.
*
Kamuda Halkla İlişkiler Uzmanı olarak çalışmaktadır.
*
Evli ve bir çocuk annesidir.
*
Tekerlekli Sandalye kullanıyor olmasına rağmen sosyal hayatın içinde aktif olarak yer almakta ve kendi gibi engelli arkadaşlarına yardımcı olma gayretiyle birçok sosyal doku projesi içerisinde yer almaktadır.
Emine Zaimoğlu Yapıcıer
 
Emine Zaimoğlu Yapıcıer 21/12/1971 doğumlu. Nişantaşı Rüştü Uzel Kız Meslek Lisesi resim bölümünü okudu. Resime olan düşkünlüğü çocukluk yıllarında başladı duygularını iç dünyasındaki heyecanını tuvale yansıtarak kendini ifade etti. Konuşmadan anlatabileceği hislerini mutluluğunu bazen de içindeki kaosu hayata haykırabileceği tek araç olarak gördü. Asrın çocuk evinde iki dönem resim öğretmenliği yaptı. Türkiye genelinde yapılan resim yarışmasında okuluna birçok ödül kazandırdı.
*
% 60 görme kaybı yaşayınca hayata ve tüm çevreye küstü ,onu tuvale bağlayan yegane neden doğanın renklerini silik görmek hissettiği en kötü duyguydu. Çok değerli arkadaşlarının ve ailesinin yardımıyla seramik yapmaya başladı. Bu yeniden hayata başlamanın ilk adımı oldu.
*
Birleşik Fon Bankasında çalışan Emine Zaimoğlu hem iş hayatındaki başarısı hem de hafta sonları kendi geliştirdiği yöntemle resim yaparak tüm olumsuz düşünceleri yok edileceğinin bir örneği olarak kendini gösteriyor.
*
Hayatta başarılamayacak hiçbir şey yoktur sadece yaşamı sevmek gerekir diyen sanatçının asıl amacı resimlerin satılıp; bunların gelirini görme engelli olan sağlığına kavuşabilecek maddi durumları olmayan ailelere yardım edebilmek.…
*
”Bir kitapta sen oku” kampanyasında kendi seslendirdiği şiir,hikaye ve makaleleri bulunan sanatçı tüm duyarlı insanlara seslenerek ”bir kitapta sen oku” kampanyasına davet ediyor..
 
Bugün 3 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!
Engelliler ve Yaşam Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol